Aralık 13, 2022

Selvin Canbeyli

Yenilikten korkmak da mağara devrinde kalsaydı keşke.

the-croods-filmdoktoru1

Koçluk eğitimimizde verilen ilginç ve güzel ödevlerden biri de The Croods’u izlemekti. Animasyon filmleri son yıllarda daha bir seviyorum zaten, bayıldım bu ödeve.

Film, dünyanın ilk çağlarında geçiyor ve etraflarındaki herkes çatır çatır ölürken hayatta kalmayı başarmış bir ailenin etrafında dönüyor. Bu aile nasıl hayatta kalmış? Kurallarla tabi 🙂 En önemli kural ”sakın korkmamazlık etme, korkmazsan ölürsün!” ve ”yenilik korkunçtur, ölümcüldür, çok fenadır!” Diğer kurallar güneş batmadan mağaraya dönmek, aileden asla ayrılmamak vs vs… Ama ailenin genç kızı Eep’in çok tehlikeli bir huyu var: merak. Ve onun bir akşam mağaradan gizlice çıkmasıyla macera başlıyor; yaratıcı fikirleri, hayalleri, hayat bilgisi olan, ateşi keşfetmiş ve son derece zeki bir genç Guy giriyor hayatlarına. Tam da o sırada güvenlik alanları olan mağaraları yerle bir oluyor, büyük depremler başlıyor ve aile güvenli ”yeni” bir yer aramak için Guy ile birlikte yola çıkmak zorunda kalıyor. Zaten kahramanın yolculuğu mit’ini içeren bütün hikayelerde değişime, yola çıkmaya direnenlerin başına böyle korkunçlu şeyler gelir ve tatlı tatlı yola çıkmak zorunda kalırlar 🙂

İşte bu ailenin yolculuğu müthiş eğlenceli olmakla birlikte, gerçekten anlamlı mesajlar da içeriyor. Ailenin babası ve parlak genç Guy arasında bir rekabet oluşuyor. Baba katı kurallarının karşısına yaratıcı fikirler koyan bu oğlana gıcık, üstelik ailenin kalanı da bayılıyor çocuğa. Ama bir dizi olay sonrası yeni fikirlerin o kadar da kötü olmadığını keşfediyor baba. Hayatını tehdit eden bir durumda tek başına kalıyor ve önce panikle ”Guy olsa ne düşünürdü” diye soruyor kendine, ardından da “ben ne düşünürdüm” diyor ve son derece yaratıcı bir fikirle paçayı kurtarıyor. İsteyince oluyormuş demek.

Filmde önemli bir unsur öyküler… Baba hep aynı sıkıcı öyküleri anlatıyor ve hepsi, ”bir zamanlar bilmem kim vardı, evden ayrıldı ve bomm öldü” ya da ”falanca isimli bir çocuk vardı, bir gün uzakları merak etti ve bommm öldü!” tadında öyküler. Bir akşam Guy bir öykü anlatıyor ve öyküsüyle herkesi sarıp sarmalıyor, hayallere dalmalarını sağlıyor, herkesin kalbini kazanıyor. Eh biz de etrafımızda böyle öyküleri olan, bize umut veren, ufkumuzu açan, pozitif insanları tercih etmez miyiz? Etsek iyi olur aslında.

Daha bir dünya güzel sembol ve mesaj var filmde. Birçok yerde kendi yaşamımı ve çevremdeki insanları düşündüm ister istemez. Ama beni en çok etkileyen sorulardan birini Eep sordu: Hayatta kalmayı başararak gerçekten yaşamış oluyor muyuz baba?

Ben de bu soruyu babama sorabilmek isterdim. Birçok aile babası gibi benim babam da elindekine sıkı sıkı sarılma derdiyle hayatı ıskalamış bir adamdı. Biz bize kalalım, hep aynı yerde kalalım, aman rutinimiz bozulmasın, aman kimse ve hiçbir şey değişmesin, mobilyaların yeri bile aynı kalsın ki güvende hissedelim!

Bu zihniyetten bana miras korkular yok mu? Kesinlikle var. Ama çok şükür ki korkularıma üstün gelen tutkularım da var. Belki Eep gibi hop diye mağaradan çıkamıyorum ama korka korka çıkıp o yolculuğa başlıyorum her seferinde. Ve neyse ki Guy gibilerine gıcık olmak yerine hayranlık duyabiliyorum. Kim bilir belki onun gibi anlatacak öykülerim de olur günün birinde. Ateşin etrafında neden toplanırız ki yoksa…

Kıssadan hisse: The Croods şahane bir animasyon filmi. Ve yeni’den korkmanın kimseye hayrı yok.

Paylaş:
Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp

Benzer Yazılar