Geçenlerde Facebook’ta “Only dead fish go with the flow” yazılı bir paylaşım gördüm. Sanırım New Age akımında tıpkı farkındalık gibi akış ve akışta olmaktan da çokça bahsedilmesi insanları sıkmış artık. Yazıyı paylaşan arkadaşıma akış kavramından ne anladığını sormak istedim, ama sonra balıklardan bahsetmeyi göze alamadım. Aslına bakarsanız ben de akış konusunda öğrenecek daha bir yığın şey olduğunu yeni fark ediyorum. Örneğin akış halinin yıllarca süren araştırmalara konu olduğunu, bu araştırmalardan elde edilen sonuçlara göre belli parametreleri olduğunu ve iş hayatımıza uyarlayarak motivasyon, performans ve daha önemlisi tatmin sağlamak konusunda ciddi bir ivme kazanabileceğimizi bilmiyordum. Flow Coaching International tarafından sunulan koçluk eğitiminin II. Modül’ü itibariyle öğrenmeye başladım, şahane oldu 🙂
Akıyorum öyleyse varım.
Pozitif Psikoloji’nin kurucularından Mihaly Csikszentmihalyi ve Martin Seligman, dünyada psikoloji ve psikiyatri alanındaki araştırma fonlarının %70 kadarının, hastalık ve problemlerin kaynağını araştırmaya ayrıldığını görmüşler. Mutluluğu araştırmaya fon veren pek olmamış herhalde 🙂 Neyse ki bu ikili 25 yıl boyunca insanın iyi olma, mutlu olma halini araştırmış ve mutlu insanların ortak özelliklerine baktıklarında, en önemli ortak unsurun iş, uğraş (occupation) olduğunu belirlemişler. İşinde ya da uğraşında kendilerini iyi, mutlu olarak tanımlayan insanların hayatta da daha mutlu olduğunu görmüşler. Bu mutluluğu tanımlamaları istendiğinde kullandıkları ifadeler ise şöyle: (bla bla yaparken ben) zamanı kaybediyorum, kendimden geçiyorum, acıktığımı fark etmiyorum, tuvalet ihtiyacımı fark etmiyorum, bütün dertlerimi unutuyorum, yaptığım o işle bir oluyorum, içine gömülüyorum… Egonun geri çekilip o deneyimi bilinçaltından yaşamaya başladığımız bir nokta…
Csikszentmihalyi bu deneyimi flow (akış) olarak tanımlıyor.
Hepimizin hayatında böyle anlar vardır. Örneğin seramikle uğraşanlardan çok duydum; o çamurla bir olmak, ellerinin sanki sana ait olmadığını hissedene kadar o işle bir olmak, zamanı kaybetmek… Ya da toprakla uğraşırken, müzik yaparken, yüzerken, yazarken, bazen çok tatmin edici bir sohbetin içindeyken… anda kaybolmak… Csikszentmihalyi kişinin akış halindeyken otantik halini yaşadığını söylüyor. Olduğun gibi olmak. Ne kadar büyülü bir ifade. Özünü bir işe verebilmek. Peki bu deneyimi mesleğimizde de yaşamak çok heyecan verici olmaz mıydı?